27 Şubat 2012 Pazartesi

Kriz ve Kritik Konferansları II: AB'nin Krizi ve Kritiği


KRİZ VE KRİTİK
KONFERANSLARI II
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN KRİZİ VE KRİTİĞİ
25-26 Nisan 2012
Sakarya-Türkiye

DÜZENLEYEN

DÜZENLEYEN: SAKARYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, ABADM (AVRUPA BİRLİĞİ ARAŞTIRMA ve DÖKÜMANTASYON MERKEZİ) ve BİLGİ KÜLTÜR MERKEZİ

BİLDİRİ ÇAĞRISI

Avrupa Birliği (AB) siyasetten ekonomiye, sosyal ve çok kültürlülük politikalarından dünya siyasetinde bütünsel karar alma yeteneğine kadar birçok düzlemde kriz içinde bulunmaktadır. Krizler listesi; yaşanılan ekonomik ve finansal borçlar, “Avrupa Sosyal Modeli”nin kronik sorunları, güvenlikle özgürlüğün ikilemi, Türkiye’nin üyeliği konusundaki kararsızlık, aşırı sağın yükselişi ve Avrupa’daki etnik ve dini temelli grupların sosyal entegrasyonları gibi kültürel krizler, Karikatür Krizi ve yakın zamanda Norveç’te yaşanan terör saldırısını kapsamaktadır. Tüm bu krizler, AB idealine, üstesinden gelmesi giderek daha da zorlaşan radikal meydan okumalar anlamına gelmektedir. Bu krizlere rağmen, AB’nin üstünü çizmek için daha çok erken: Çünkü AB, adil ve eşit bir uluslararası düzen kurma potansiyelini daha fazla kullanmak adına, göz ardı edilemeyecek araçlar sunan bir zemine sahiptir. Ancak bu potansiyel, AB’nin krizde olduğu gerçeğini değiştirmediği gibi nitelikli eleştiriye duyduğumuz acil ve gerekli ihtiyacı da ortadan kaldırmamaktadır. Etkin bir ekonomi ve siyaset vizyonu üretebilen yaklaşımların azalması, AB’nin söz konusu potansiyelinin birçok açıdan eleştirilmesine neden olmaktadır. Özellikle son yıllarda ekonomik alanda Avro’da yaşanan güven krizinin Avrupa’nın demokrasi ideallerinde bir krize yol açmaması için, hem nitelikli eleştirilere hem de böylesi krizlerin üstesinden gelecek fikirlere ihtiyaç duyulmaktadır.
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından düzenlenen Kriz ve Kritik Konferansları serisinin ikincisi olan Avrupa Birliği’nin Krizi ve Kritiği Konferansı’nın konu başlıkları aşağıda belirtilmiştir. Konferans, AB’nin söz konusu kriz alanlarını tespit eden, bu krizlerin derinlemesine analizini sunan ve özellikle krizden çıkış yollarına işaret eden orijinal bildiriler beklemektedir. Konferans dili Türkçe ve İngilizce olacaktır. Bildiri önerileri 300 kelimeyi geçmemeli ve kısa bir özgeçmiş eklenmelidir. Seçilen bildiriler, Journal of Crisis and Critique(Kriz ve Kritik Dergisi)’in ilk sayısında yayınlanacaktır.

AB ve Çokkültürlülük
Çokkültürlülük bugün AB’nin karşı karşıya kaldığı büyük krizlerin başında gelse de, kimi AB ülkeleri, çokkültürlü bir Avrupa oluşturma idealinin halen varlığını koruduğunu ileri sürmektedir. Ne var ki bugün “AB’de çokkültürlülüğün iflas ettiği” fikri bazı AB üyesi ülkelerin liderleri tarafından dile getirilmektedir. Bu durumun pratik göstergesi, küresel ekonomik krizle birlikte çok kültürlü siyasal bir yapının oluşturulmasında kullanılan mali kaynakların yük oluşturduğuna yönelik seslerin yükselmesi ve bu kaynakların giderek kısıtlanması oldu. 11 Eylül sonrası dünyada; İsveç’te yaşanan “minare krizi”, Danimarka’da yaşanan “karikatür krizi” ve Norveç’te yaşanan “yerli terör saldırıları”, Avrupa’nın bir arada yaşama idealinin altını oyan gelişmeler olarak tarihe geçti. Tüm bu krizlere yönelik bir çözüm olarak sunulan AB vatandaşlığı ise, bu krizleri çözmek bir yana, daha fazla derinleşmesine ve “bölünme”, “ayrışma”, “tanınmama”, “dışlama”, “uyumsuzluk”, “çatışma” gibi fikirlerin söylem düzeyinden pratik düzeye taşınmasına yol açtı. Almanya’da vatandaşlık testleri, yeni güvenlik pratikleri ve Fransa’da başörtüsüne getirilen yasaklamalar başta olmak üzere birçok AB üyesi ülke, kendi ulusal pratiklerini ön plana çıkardı. Tüm bu gelişmeler çokkültürlülük idealini en sonunda bir kriz dönemine soktu. İşte bu panel, söz konusu krizin derinleşme alanları olarak aşağıdaki konulara odaklanmaktadır.
  • İslamofobi
  • Göç ve göçmenlik
  • AB vatandaşlığı ve yeni vatandaşlık uygulamaları
  • Irkçılık ve yabancı düşmanlığı
  • Aşırı sağın yükselişi, ayrımcı ve dışlayıcı pratikler

AB ve Ekonomik-Finansal Kriz
Küresel ekonomik krizle başlayan ve geçtiğimiz yılki Avro Bölgesi krizi ile devam eden süreç, AB ülkelerinin en canlı krizlerinden birini teşkil etmektedir. Dünya ölçeğinde başarılı bir ekonomik proje olarak gösterilmesine rağmen AB, dünya ekonomik ve finansal krizinden en fazla etkilenen örgütlerin başında gelmiştir. Bu ekonomik krizin en pratik sonuçları arasında; Avro Bölgesinin ekonomik ve mali yönden istikrarsızlığı, ülkelerin büyüme oranlarının yavaşlaması, cari açığın büyümesi ve Avro sisteminin temellerinin tekrar sorgulanması yer almaktadır. Krize yönelik ortaya konan irade ve uygulamalar ise, krizden çıkarmak bir yana, ekonomik dengenin bozulmasına neden olmuş ve birçok güçlü ülkeyi teknokratik hükümetlere mecbur bırakmıştır. Bugün AB içerisinde tek merkezden uygulanan para politikalarına karşı yerel veya ulusal düzeylerde ortaya çıkan asimetrik şoklara cevap verecek maliye politikaları araçlarına sahip bir mekanizmanın bulunmaması, krizi daha da derinleştirmiştir. AB, krizden ciddi şekilde etkilenen ülkelere yardım etme yoluna gitmiş olsa da, birlik içerisinde krizlere karşı alınan önlemlerin ve kriz sırasında uygulanan politikaların istikrarsızlıkları engelleyememesi, bir taraftan uygulamaların doğruluğunun tartışılmasına neden olurken diğer taraftan “Avrupa İstikrar Mekanizması” adı verilen yeni mekanizmaların kurulmasını gündeme getirmiştir. Bugün gelinen noktada üye ülkelerde mali istikrarsızlıklar reel sektöre de yansımış ve işsizlik oranları artmışken hükümetler bu sorunlarla başa çıkmak için sıkı ekonomi politikaları izlemeye başlamışsa da ekonomik alandaki belirsizlikler devam etmektedir.
Avrupa Birliği’nin, iç dinamiklerden kaynaklanan bir kriz yaşadığını söylemek ne kadar doğru olabilir? Global kriz yaşanmasaydı, AB kendi içinde bir ekonomik krize girer miydi? Ekonomik birliğin en üst seviyedeki örneğini teşkil eden Avro birliğinin geleceği ne olacak? Bu sorular çerçevesinde söz konusu panel, aşağıdaki konular üzerinde odaklanmaktadır:
  • AB’de ekonomik ve mali kriz,
  • Kriz öncesi ve sonrasında alınan önlemlerin kritiği,
  • Avro alanının geleceği,
  • Krizden çıkış için politika arayışları
AB ve Ekonomik Entegrasyon
Avrupa Birliği, ekonomik entegrasyonu en üst düzeyde sağlayan yegâne örnektir. Özellikle 27 üyeli Birlikte 17 üyenin dâhil olduğu Avro alanı ve Avrupa Merkez Bankası’nın yürüttüğü para politikası, bunun en somut göstergesidir. Öte yandan, Avrupa Birliği’nde ve özellikle de 17 üyenin yer aldığı Avro alanında, herhangi bir üyede yaşanan ekonomik ve mali sorunun, diğer üyeleri ciddi ölçüde tehdit edebileceğinin ortaya çıkması, bahsedilen ileri derecedeki entegrasyonun yeniden ele alınması gerekliliğini gündeme getirmiştir. Ekonomik entegrasyonun devamı ve güçlendirilmesi için para politikalarındaki uyumun yeterli olmadığı, maliye politikalarındaki uyumla desteklenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Ekonomik entegrasyonun birçok yönü vardır: Ticarette artan globalleşme ve sermaye akımları, bankacılık ve diğer finansal kurumları arasındaki rekabet, mikroekonomik regülasyon bunlardan sadece bir kaçıdır. AB’de ekonomik entegrasyonun geleceğinin ele alınacağı panelde ekonomik entegrasyonun çeşitli yönlerine ilişkin sunumlara açık olmakla birlikte söz konusu panel şu konular üzerinde odaklanmaktadır:
  • Avronun geleceği
  • Avro bölgesindeki Finansal Krizin ekonomik ve parasal entegrasyona etkileri
  • Geçmişten dersler ve gelecekten beklentiler
  • Avro Para Birliği’nde alternatif arayışlar
  • Yeni İstikrar Mekanizmaları
AB ve İktidar
Liberal ve demokratik değerler üzerine inşa edilen AB, bugün bir taraftan aşırı sağın yükselişiyle, diğer yandan ise Almanya ve Fransa'nın başını çektiği büyük ülkelerin diğer üye ülkeleri domine etme tehlikesiyle karşı karşıyadır. AB'nin geleceğinde kimin söz sahibi olacağı tartışmaları gündemi işgal ederken, AB ülkeleri arasında daha eşitlikçi olması beklenen ilişkiler, yerini, artan bir şekilde hegemonik iktidar mücadelelerine bırakmış görünmektedir. Avrupa Anayasası’nın üye ülkelere eşit düzeyde iktidar paylaşımı sağlama vaadi, hali hazırda havada kalmaktadır. Bunun yanında, Fransa’daki ‘Ermeni Soykırımını İnkâr Yasası’ veya ‘Burka Yasağı’ tartışmalarının da gösterdiği gibi, iç politik hesaplardan Demokratik Açık tartışmalarına, AB ortak dış politikasının sınırlarını belirleme sorunundan AB kurumları arasındaki ilişkilere, üye ülkelerin hızlı ve etkili karar alabilmesinden genişlemenin hangi noktaya ulaşacağına kadar birçok farklı alanı etkileme kapasitesine sahiptir. Özellikle genişleme konusunda üye ülkelerin farklı pozisyonlara sahip olması ve bu pozisyonlarını, iç politik hesaplar doğrultusunda, veto yetkisiyle sıkı bir biçimde koruma becerileri, sorunları daha kritik bir hale sokmaktadır. Çok geniş düzlemde bir iktidar sorunu olarak tanımlanabilecek bu tür durumlar, AB’nin geleceği konusunda şüphelerin derinleşmesine neden olmaktadır. Öte yandan,ABlileşme (EUzation) ya da Avrupalılaşma (Europanization) fikri ekseninde üye ülkeler arasında ortaya çıkan “uyum”un ne kadar başarılı olduğu da halen tartışmalıdır. Bu panelde, bu düzlemlerdeki iktidar sorunlarının günlük politikalara ne oranda yansıdığı ve AB’nin gelecekte alacağı pozisyonlara nasıl etkide bulunabileceği tartışılacaktır. Dolayısıyla söz konusu panel, aşağıdaki konulara odaklanmaktadır:
  • AB Anayasası ve Anayasa Krizi
  • AB kurumları arasındaki ilişkiler ve iktidarın paylaşımı sorunu
  • Ortak politikaların uyumu
  • Avrupalılaşmanın sınırları
  • Genişlemenin sınırları
  • Parlamenter karar alma ve temsil krizleri
AB ve Uluslararası İlişkiler
AB, bugün için küresel düzeyde ekonomik bir eksen oluştursa da, siyasal olarak dünya siyaseti içinde oldukça tartışmalı bir pozisyona sahiptir. Özellikle dış politika konularında, AB’yi yekpare, tek sesli ve etkili kararlar alabilen bir küresel aktör olarak tanımlamak oldukça zordur. İlk ciddi dış politika sınavını Yugoslavya’nın dağılmasının ardından veren AB, daha sonra 2001 Afganistan ve 2003 Irak Savaşları sırasında da etkin bir siyasal aktör olarak ortak tutum sergilemekten oldukça uzak kalmıştır. Bu gelişmeler AB’nin dünya siyaseti içinde var olan pozisyonunu ve muhtemel etkilerini tartışmaya açtığı gibi, birçok bölgesel soruna karşı alınacak acil önlemlerin de gecikmesine neden olmaktadır. Tüm bu krizlerde Birlik politikaları ekseninde ortak bir dışişleri, güvenlik ve savunma politikaları üretmek bir yana, üye ülkeler, kendi ulusal çıkarlarını ön plana alan hızlı ve aceleci siyasetler takip etmeye meyletmişlerdir. AB’nin dünya siyaseti içindeki çok güçlü olmayan yerinin ve birliğin siyasal geleceği açısından kriz potansiyelinin en temel örneklerden birini yakın dönemde yaşadığı transatlantik çatlak oluştururken, bir başkasını, bugün Ortadoğu’da Arap Uyanışı’na karşı izlemeye çalıştığı politika oluşturmaktadır. AB, Ortadoğu’da yaşanan bu hızlı gelişmeye cevap verecek etkili bir sonuç üretememiş, NATO’nun Libya müdahalesi karşısında da birbirinden farklı siyaset tarzları benimsemiştir. Tüm bu gelişmeler AB’nin küresel sistem içinde küresel bir aktör olarak varlığını ve potansiyelini yeniden tartışmaya açmayı zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu panel şu konular üzerinde odaklanmaktadır:
  • AB ve uluslararası düzen sorunu
  • AB ve uluslararası krizlerde yeni müdahalecilik
  • AB ve bölgesel alternatif sistemler
  • AB ve küresel hegemonya
Türkiye-AB İlişkileri
AB’nin siyasal, ekonomik ve sosyo-kültürel alanda yaşadığı krizler doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye-AB ilişkilerine de yansımaktadır. Ayrıca özellikle son yıllarda AB-Türkiye ilişkilerinin Kıbrıs Sorunu ve Ermeni Yasa Tasarısı gibi kendine has kriz alanları da gittikçe derinleşmektedir. AB içinde özellikle Fransa ve Almanya etrafında yoğunlaşan ve Türkiye’nin üyelik sürecini tek başına sekteye uğratan “kültürel ve sosyal dışlanma”, AB idealleri açısından bir test niteliğinde ortaya çıkarken, diğer yandan da Türkiye’yi dışlayıcı, yükselen aşırı sağ politik söylemler Avrupa içinde karşılık bulmaya devam etmektedir. Öte yandan, Türkiye son on yılın ilk yarısında AB ile ilişkilere özel bir önem verirken, son beş yılda AB, Türk dış politikasındaki ayrıcalıklı pozisyonunu kaybetmiş gözükmektedir. Bu dönemde bazı AB ülkeleri tam üyelik perspektifine açıkça meydan okuyan Ayrıcalıklı Ortaklık önerisinde bulunurken, Türkiye “Ankara Kriterlerini” gündeme getirmektedir. Öte yandan gerek küresel ekonomik kriz gerekse Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, bugün için ilişkilerin krizli yanını örtmüş görünse de, bunların tartışılması bir gereklilik olarak kendisini dayatmaktadır. Bu çerçevede bu panel mevcut ve benzeri krizlerin analizini yapan, eleştiren ve yeni çıkış yolları öneren sunumlar beklemekte ve aşağıdaki konulara odaklanmaktadır:
  • Türkiye-AB ilişkilerinin kriz alanları
  • AB Ortak Dışişleri, Güvenlik ve Savunma Politikaları ve Türkiye
  • AB ve Yeni Türk Dış Politikası
  • AB’de kültürel ve sosyal dışlama; Türkiye’de AB şüpheciliği
  • Krizi aşma ve Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder