28 Şubat 2012 Salı

Azınlık gazetelerine müjde


Lozan Barış Antlaşması uyarınca “azınlık” statüsünde sayılan cemaat mensupları tarafından yayınlanan gazeteler, yazılı talepte bulunmaları halinde resmi reklam yayımlayabilecek.


Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun Uyarınca Yayınlanacak İlan ve Reklamlar ile Bunları Yayınlayacak Mevkuteler Hakkındaki Genel Kurul Kararı'nın bazı maddelerinin değiştirilmesine dair Genel Kurul Kararı, Resmi Gazete'de yayımlandı.

Buna göre, kurum vasıtasıyla yayınlanacak ilanen tebligatların elektronik ortamda yayınına ilişkin iş ve işlemler, Kurum Genel Müdürlüğü tarafından belirlenecek. Gazetedevirlerinde yayınlama hakkının devam edebilmesi için devir alınan gazetenin vergi ve sigorta prim borcunun olmaması şartı aranacak.

Lozan Barış Antlaşması uyarınca “azınlık” statüsünde sayılan cemaat mensupları tarafından yayınlanan gazeteler, yazılı talepte bulunmaları halinde resmi reklam yayımlayabilecek.

Kurul Kararının gazetelerin kadrolarına ilişkin maddesinde “Gazeteler, gazete yayınından beklenen amacı gerçekleştirebilecek sayıda kadro ve bu kadrolarda, fikir işçilerine ilişkin çalışma ve sosyal güvenlik mevzuatına uygun olarak kendileri ile yazılı sözleşmeler yapılıp tam gün ve tam ay üzerinden ücretleri ödenen, sigorta primleri ile vergilerinin tahakkukları yaptırılmış fiilen çalışan fikir işçileri bulundurmak zorundadır” şeklinde yeniden düzenlendi. Böylece daha önce, “sigorta primleri ile vergileri ödenmiş veya üç ay içinde ödenmek şartıyla tahakkukları yaptırılmış” şeklinde düzenlenen ifade, “sigorta primleri ile vergilerinin tahakkukları yaptırılmış” olarak değiştirildi.

Gazetelerin, çalıştırmak zorunda olduğu fikir işçilerine ilişkin asgari kadrolar hakkındaki maddeye “Asgari kadroda istihdam edilenlerden biri, görev yaptığı gazetenin internet sitesinde editörlük de yapabilir” ifadesi eklendi.

Kararla, gazetelerin aylık resmi ilan kontenjanının hesaplanmasına ilişkin madde de yeniden düzenlendi. Kurul kararının bazı maddeleri bugün, bazı maddeleri 1 Mart 2012'de ve bazı maddeleri ise 1 Nisan 2012'de yürürlüğe girecek.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Suriyeliler yeni anayasaya "evet" dedi


Suriye devlet televizyonu, yeni anayasanın yüzde 89.4'le kabul edildiğini duyurdu. Katılım oranı yüzde 57.4 olan referandum, muhalifler tarafından boykot edilmişti.

Esad, seçmenlerin yeni anayasayı onaylaması halinde, 90 gün içinde parlamento seçimlerine gidileceği sözünü vermişti.

Yeni anayasadaki en önemli değişiklik 1973 anayasasının 8'inci maddesine ilişkin. "Devletin ve toplumun yöneticisi Baas Partisi'dir" şeklinde bir ifadeye yer veren madde, yeni anayasayla birlikte, "siyasi çoğulculuk" esasına uygun hale getiriliyor.

Bu değişikliğe rağmen, devlet başkanına yani Esad'a, yine geniş yetkiler veriliyor. Başbakan seçimi, meclis çoğunluğu aranmaksızın devlet başkanı tarafından yapılıyor. Ayrıca, belli durumlarda devlet başkanı bazı yasaları iptal edebiliyor.

Anayasa değişikliği, Mart ayından bu yana iktidar karşıtı gösterilere sahne olan Suriye'de başlangıçta muhaliflerin en önemli taleplerinden biriydi. Ancak muhalifler şu an Esad'ın ayrılması dışında bir seçeneği kabul etmeyeceklerini belirtiyor.

Suriye hükümeti geçtiğimiz Nisan ayında olağanüstü hali kaldırmış, Temmuz'da da çok partili siyasal sisteme geçilmesini izin veren bir yasayı kabul etmişti.

Kriz ve Kritik Konferansları II: AB'nin Krizi ve Kritiği


KRİZ VE KRİTİK
KONFERANSLARI II
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN KRİZİ VE KRİTİĞİ
25-26 Nisan 2012
Sakarya-Türkiye

DÜZENLEYEN

DÜZENLEYEN: SAKARYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, ABADM (AVRUPA BİRLİĞİ ARAŞTIRMA ve DÖKÜMANTASYON MERKEZİ) ve BİLGİ KÜLTÜR MERKEZİ

BİLDİRİ ÇAĞRISI

Avrupa Birliği (AB) siyasetten ekonomiye, sosyal ve çok kültürlülük politikalarından dünya siyasetinde bütünsel karar alma yeteneğine kadar birçok düzlemde kriz içinde bulunmaktadır. Krizler listesi; yaşanılan ekonomik ve finansal borçlar, “Avrupa Sosyal Modeli”nin kronik sorunları, güvenlikle özgürlüğün ikilemi, Türkiye’nin üyeliği konusundaki kararsızlık, aşırı sağın yükselişi ve Avrupa’daki etnik ve dini temelli grupların sosyal entegrasyonları gibi kültürel krizler, Karikatür Krizi ve yakın zamanda Norveç’te yaşanan terör saldırısını kapsamaktadır. Tüm bu krizler, AB idealine, üstesinden gelmesi giderek daha da zorlaşan radikal meydan okumalar anlamına gelmektedir. Bu krizlere rağmen, AB’nin üstünü çizmek için daha çok erken: Çünkü AB, adil ve eşit bir uluslararası düzen kurma potansiyelini daha fazla kullanmak adına, göz ardı edilemeyecek araçlar sunan bir zemine sahiptir. Ancak bu potansiyel, AB’nin krizde olduğu gerçeğini değiştirmediği gibi nitelikli eleştiriye duyduğumuz acil ve gerekli ihtiyacı da ortadan kaldırmamaktadır. Etkin bir ekonomi ve siyaset vizyonu üretebilen yaklaşımların azalması, AB’nin söz konusu potansiyelinin birçok açıdan eleştirilmesine neden olmaktadır. Özellikle son yıllarda ekonomik alanda Avro’da yaşanan güven krizinin Avrupa’nın demokrasi ideallerinde bir krize yol açmaması için, hem nitelikli eleştirilere hem de böylesi krizlerin üstesinden gelecek fikirlere ihtiyaç duyulmaktadır.
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından düzenlenen Kriz ve Kritik Konferansları serisinin ikincisi olan Avrupa Birliği’nin Krizi ve Kritiği Konferansı’nın konu başlıkları aşağıda belirtilmiştir. Konferans, AB’nin söz konusu kriz alanlarını tespit eden, bu krizlerin derinlemesine analizini sunan ve özellikle krizden çıkış yollarına işaret eden orijinal bildiriler beklemektedir. Konferans dili Türkçe ve İngilizce olacaktır. Bildiri önerileri 300 kelimeyi geçmemeli ve kısa bir özgeçmiş eklenmelidir. Seçilen bildiriler, Journal of Crisis and Critique(Kriz ve Kritik Dergisi)’in ilk sayısında yayınlanacaktır.

AB ve Çokkültürlülük
Çokkültürlülük bugün AB’nin karşı karşıya kaldığı büyük krizlerin başında gelse de, kimi AB ülkeleri, çokkültürlü bir Avrupa oluşturma idealinin halen varlığını koruduğunu ileri sürmektedir. Ne var ki bugün “AB’de çokkültürlülüğün iflas ettiği” fikri bazı AB üyesi ülkelerin liderleri tarafından dile getirilmektedir. Bu durumun pratik göstergesi, küresel ekonomik krizle birlikte çok kültürlü siyasal bir yapının oluşturulmasında kullanılan mali kaynakların yük oluşturduğuna yönelik seslerin yükselmesi ve bu kaynakların giderek kısıtlanması oldu. 11 Eylül sonrası dünyada; İsveç’te yaşanan “minare krizi”, Danimarka’da yaşanan “karikatür krizi” ve Norveç’te yaşanan “yerli terör saldırıları”, Avrupa’nın bir arada yaşama idealinin altını oyan gelişmeler olarak tarihe geçti. Tüm bu krizlere yönelik bir çözüm olarak sunulan AB vatandaşlığı ise, bu krizleri çözmek bir yana, daha fazla derinleşmesine ve “bölünme”, “ayrışma”, “tanınmama”, “dışlama”, “uyumsuzluk”, “çatışma” gibi fikirlerin söylem düzeyinden pratik düzeye taşınmasına yol açtı. Almanya’da vatandaşlık testleri, yeni güvenlik pratikleri ve Fransa’da başörtüsüne getirilen yasaklamalar başta olmak üzere birçok AB üyesi ülke, kendi ulusal pratiklerini ön plana çıkardı. Tüm bu gelişmeler çokkültürlülük idealini en sonunda bir kriz dönemine soktu. İşte bu panel, söz konusu krizin derinleşme alanları olarak aşağıdaki konulara odaklanmaktadır.
  • İslamofobi
  • Göç ve göçmenlik
  • AB vatandaşlığı ve yeni vatandaşlık uygulamaları
  • Irkçılık ve yabancı düşmanlığı
  • Aşırı sağın yükselişi, ayrımcı ve dışlayıcı pratikler

AB ve Ekonomik-Finansal Kriz
Küresel ekonomik krizle başlayan ve geçtiğimiz yılki Avro Bölgesi krizi ile devam eden süreç, AB ülkelerinin en canlı krizlerinden birini teşkil etmektedir. Dünya ölçeğinde başarılı bir ekonomik proje olarak gösterilmesine rağmen AB, dünya ekonomik ve finansal krizinden en fazla etkilenen örgütlerin başında gelmiştir. Bu ekonomik krizin en pratik sonuçları arasında; Avro Bölgesinin ekonomik ve mali yönden istikrarsızlığı, ülkelerin büyüme oranlarının yavaşlaması, cari açığın büyümesi ve Avro sisteminin temellerinin tekrar sorgulanması yer almaktadır. Krize yönelik ortaya konan irade ve uygulamalar ise, krizden çıkarmak bir yana, ekonomik dengenin bozulmasına neden olmuş ve birçok güçlü ülkeyi teknokratik hükümetlere mecbur bırakmıştır. Bugün AB içerisinde tek merkezden uygulanan para politikalarına karşı yerel veya ulusal düzeylerde ortaya çıkan asimetrik şoklara cevap verecek maliye politikaları araçlarına sahip bir mekanizmanın bulunmaması, krizi daha da derinleştirmiştir. AB, krizden ciddi şekilde etkilenen ülkelere yardım etme yoluna gitmiş olsa da, birlik içerisinde krizlere karşı alınan önlemlerin ve kriz sırasında uygulanan politikaların istikrarsızlıkları engelleyememesi, bir taraftan uygulamaların doğruluğunun tartışılmasına neden olurken diğer taraftan “Avrupa İstikrar Mekanizması” adı verilen yeni mekanizmaların kurulmasını gündeme getirmiştir. Bugün gelinen noktada üye ülkelerde mali istikrarsızlıklar reel sektöre de yansımış ve işsizlik oranları artmışken hükümetler bu sorunlarla başa çıkmak için sıkı ekonomi politikaları izlemeye başlamışsa da ekonomik alandaki belirsizlikler devam etmektedir.
Avrupa Birliği’nin, iç dinamiklerden kaynaklanan bir kriz yaşadığını söylemek ne kadar doğru olabilir? Global kriz yaşanmasaydı, AB kendi içinde bir ekonomik krize girer miydi? Ekonomik birliğin en üst seviyedeki örneğini teşkil eden Avro birliğinin geleceği ne olacak? Bu sorular çerçevesinde söz konusu panel, aşağıdaki konular üzerinde odaklanmaktadır:
  • AB’de ekonomik ve mali kriz,
  • Kriz öncesi ve sonrasında alınan önlemlerin kritiği,
  • Avro alanının geleceği,
  • Krizden çıkış için politika arayışları
AB ve Ekonomik Entegrasyon
Avrupa Birliği, ekonomik entegrasyonu en üst düzeyde sağlayan yegâne örnektir. Özellikle 27 üyeli Birlikte 17 üyenin dâhil olduğu Avro alanı ve Avrupa Merkez Bankası’nın yürüttüğü para politikası, bunun en somut göstergesidir. Öte yandan, Avrupa Birliği’nde ve özellikle de 17 üyenin yer aldığı Avro alanında, herhangi bir üyede yaşanan ekonomik ve mali sorunun, diğer üyeleri ciddi ölçüde tehdit edebileceğinin ortaya çıkması, bahsedilen ileri derecedeki entegrasyonun yeniden ele alınması gerekliliğini gündeme getirmiştir. Ekonomik entegrasyonun devamı ve güçlendirilmesi için para politikalarındaki uyumun yeterli olmadığı, maliye politikalarındaki uyumla desteklenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Ekonomik entegrasyonun birçok yönü vardır: Ticarette artan globalleşme ve sermaye akımları, bankacılık ve diğer finansal kurumları arasındaki rekabet, mikroekonomik regülasyon bunlardan sadece bir kaçıdır. AB’de ekonomik entegrasyonun geleceğinin ele alınacağı panelde ekonomik entegrasyonun çeşitli yönlerine ilişkin sunumlara açık olmakla birlikte söz konusu panel şu konular üzerinde odaklanmaktadır:
  • Avronun geleceği
  • Avro bölgesindeki Finansal Krizin ekonomik ve parasal entegrasyona etkileri
  • Geçmişten dersler ve gelecekten beklentiler
  • Avro Para Birliği’nde alternatif arayışlar
  • Yeni İstikrar Mekanizmaları
AB ve İktidar
Liberal ve demokratik değerler üzerine inşa edilen AB, bugün bir taraftan aşırı sağın yükselişiyle, diğer yandan ise Almanya ve Fransa'nın başını çektiği büyük ülkelerin diğer üye ülkeleri domine etme tehlikesiyle karşı karşıyadır. AB'nin geleceğinde kimin söz sahibi olacağı tartışmaları gündemi işgal ederken, AB ülkeleri arasında daha eşitlikçi olması beklenen ilişkiler, yerini, artan bir şekilde hegemonik iktidar mücadelelerine bırakmış görünmektedir. Avrupa Anayasası’nın üye ülkelere eşit düzeyde iktidar paylaşımı sağlama vaadi, hali hazırda havada kalmaktadır. Bunun yanında, Fransa’daki ‘Ermeni Soykırımını İnkâr Yasası’ veya ‘Burka Yasağı’ tartışmalarının da gösterdiği gibi, iç politik hesaplardan Demokratik Açık tartışmalarına, AB ortak dış politikasının sınırlarını belirleme sorunundan AB kurumları arasındaki ilişkilere, üye ülkelerin hızlı ve etkili karar alabilmesinden genişlemenin hangi noktaya ulaşacağına kadar birçok farklı alanı etkileme kapasitesine sahiptir. Özellikle genişleme konusunda üye ülkelerin farklı pozisyonlara sahip olması ve bu pozisyonlarını, iç politik hesaplar doğrultusunda, veto yetkisiyle sıkı bir biçimde koruma becerileri, sorunları daha kritik bir hale sokmaktadır. Çok geniş düzlemde bir iktidar sorunu olarak tanımlanabilecek bu tür durumlar, AB’nin geleceği konusunda şüphelerin derinleşmesine neden olmaktadır. Öte yandan,ABlileşme (EUzation) ya da Avrupalılaşma (Europanization) fikri ekseninde üye ülkeler arasında ortaya çıkan “uyum”un ne kadar başarılı olduğu da halen tartışmalıdır. Bu panelde, bu düzlemlerdeki iktidar sorunlarının günlük politikalara ne oranda yansıdığı ve AB’nin gelecekte alacağı pozisyonlara nasıl etkide bulunabileceği tartışılacaktır. Dolayısıyla söz konusu panel, aşağıdaki konulara odaklanmaktadır:
  • AB Anayasası ve Anayasa Krizi
  • AB kurumları arasındaki ilişkiler ve iktidarın paylaşımı sorunu
  • Ortak politikaların uyumu
  • Avrupalılaşmanın sınırları
  • Genişlemenin sınırları
  • Parlamenter karar alma ve temsil krizleri
AB ve Uluslararası İlişkiler
AB, bugün için küresel düzeyde ekonomik bir eksen oluştursa da, siyasal olarak dünya siyaseti içinde oldukça tartışmalı bir pozisyona sahiptir. Özellikle dış politika konularında, AB’yi yekpare, tek sesli ve etkili kararlar alabilen bir küresel aktör olarak tanımlamak oldukça zordur. İlk ciddi dış politika sınavını Yugoslavya’nın dağılmasının ardından veren AB, daha sonra 2001 Afganistan ve 2003 Irak Savaşları sırasında da etkin bir siyasal aktör olarak ortak tutum sergilemekten oldukça uzak kalmıştır. Bu gelişmeler AB’nin dünya siyaseti içinde var olan pozisyonunu ve muhtemel etkilerini tartışmaya açtığı gibi, birçok bölgesel soruna karşı alınacak acil önlemlerin de gecikmesine neden olmaktadır. Tüm bu krizlerde Birlik politikaları ekseninde ortak bir dışişleri, güvenlik ve savunma politikaları üretmek bir yana, üye ülkeler, kendi ulusal çıkarlarını ön plana alan hızlı ve aceleci siyasetler takip etmeye meyletmişlerdir. AB’nin dünya siyaseti içindeki çok güçlü olmayan yerinin ve birliğin siyasal geleceği açısından kriz potansiyelinin en temel örneklerden birini yakın dönemde yaşadığı transatlantik çatlak oluştururken, bir başkasını, bugün Ortadoğu’da Arap Uyanışı’na karşı izlemeye çalıştığı politika oluşturmaktadır. AB, Ortadoğu’da yaşanan bu hızlı gelişmeye cevap verecek etkili bir sonuç üretememiş, NATO’nun Libya müdahalesi karşısında da birbirinden farklı siyaset tarzları benimsemiştir. Tüm bu gelişmeler AB’nin küresel sistem içinde küresel bir aktör olarak varlığını ve potansiyelini yeniden tartışmaya açmayı zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu panel şu konular üzerinde odaklanmaktadır:
  • AB ve uluslararası düzen sorunu
  • AB ve uluslararası krizlerde yeni müdahalecilik
  • AB ve bölgesel alternatif sistemler
  • AB ve küresel hegemonya
Türkiye-AB İlişkileri
AB’nin siyasal, ekonomik ve sosyo-kültürel alanda yaşadığı krizler doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye-AB ilişkilerine de yansımaktadır. Ayrıca özellikle son yıllarda AB-Türkiye ilişkilerinin Kıbrıs Sorunu ve Ermeni Yasa Tasarısı gibi kendine has kriz alanları da gittikçe derinleşmektedir. AB içinde özellikle Fransa ve Almanya etrafında yoğunlaşan ve Türkiye’nin üyelik sürecini tek başına sekteye uğratan “kültürel ve sosyal dışlanma”, AB idealleri açısından bir test niteliğinde ortaya çıkarken, diğer yandan da Türkiye’yi dışlayıcı, yükselen aşırı sağ politik söylemler Avrupa içinde karşılık bulmaya devam etmektedir. Öte yandan, Türkiye son on yılın ilk yarısında AB ile ilişkilere özel bir önem verirken, son beş yılda AB, Türk dış politikasındaki ayrıcalıklı pozisyonunu kaybetmiş gözükmektedir. Bu dönemde bazı AB ülkeleri tam üyelik perspektifine açıkça meydan okuyan Ayrıcalıklı Ortaklık önerisinde bulunurken, Türkiye “Ankara Kriterlerini” gündeme getirmektedir. Öte yandan gerek küresel ekonomik kriz gerekse Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, bugün için ilişkilerin krizli yanını örtmüş görünse de, bunların tartışılması bir gereklilik olarak kendisini dayatmaktadır. Bu çerçevede bu panel mevcut ve benzeri krizlerin analizini yapan, eleştiren ve yeni çıkış yolları öneren sunumlar beklemekte ve aşağıdaki konulara odaklanmaktadır:
  • Türkiye-AB ilişkilerinin kriz alanları
  • AB Ortak Dışişleri, Güvenlik ve Savunma Politikaları ve Türkiye
  • AB ve Yeni Türk Dış Politikası
  • AB’de kültürel ve sosyal dışlama; Türkiye’de AB şüpheciliği
  • Krizi aşma ve Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği

24 Şubat 2012 Cuma

Merkel, "Bizi Affedin" dedi


Almanya’da aşırı sağcı Neo-Nazi örgütü tarafından öldürülen 8’i Türkiye kökenli 10 kişi, dün Berlin’de 1200 kişinin katıldığı tarihî bir törenle anıldı.Başbakan Merkel, “Cinayetlerin aydınlatılması, arkasındaki kişilerin ortaya çıkarılması konusunda her türlü çabayı harcayacağıma söz veriyorum” dedi.Cinayetlerin önlenememesinin, hatta kurbanların yakınlarından şüphe duyulmasının Almanya için utanç verici olduğunu belirten Merkel, “Bizi affedin” dedi.


ALMANYA’da 2000-2006 yılları arasında aşırı sağcı Neo-Naziler tarafından öldürülen 8 Türk, bir Yunanlı ve bir Alman polis anısına dün Berlin’de düzenlenen devlet töreninde Başbakan Angela Merkel, kurban yakınlarından af diledi. Merkel, Cumhurbaşkanı Vekili Horst Seehofer, Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert ile kurban yakınları salona hep birlikte girdi.

‘Almanya için utanç verici’

Törende ilk konuşmayı Başbakan Angela Merkel yaptı. Neo-Naziler tarafından işlenen bu cinayetlerin engellenmemesinin Almanya için utanç verici olduğunu belirtirken, cinayetlerden sonra kurbanların yakınlarından şüphelenilmiş olmasından dolayı kendilerinden af diledi. “Bizi affedin” diyen Merkel, davetlileri, kurbanları anmak amacıyla kısa süreli bir saygı duruşuna davet etti.

‘Haklısınız ve yalnız değilsiniz’


Aşırı sağcı canilerin yıllarca fark edilmeden toplumun içinde yaşayabilmiş olmasının Almanya için bir ilk olduğunu, bu nedenle kurbanların yakınlarının şüphelerini, öfkelerini ve yalnız bırakıldıklarını düşünmesini anlayabildiğini ifade eden Merkel, bunların hiçbir zaman ortadan kaldırılamayacağını ancak bu anma törenini de ailelerin yalnız olmadığını göstermek amacıyla düzenlediklerini kaydetti. Başbakan Merkel, bu cinayetlerin ve arkasında kimler olduğunun aydınlatılması ve ortaya çıkarılması için hukuk devletinin tüm imkanlarının kullanılacağı sözü de verdi.

‘Başbakan olarak söz veriyorum’


Merkel, “Almanya Başbakanı olarak cinayetlerin aydınlatılması,  arkasındaki kişilerin ortaya çıkarılması ve yargılanması konusunda her çabayı harcayacağıma söz veriyorum” dedi. Bu olayların bir daha yaşanmaması için önlemlerin alındığını ve çok sayıda araştırma komisyonunun kurulduğunu, Almanya’da insanların sadece farklı kültürden, dinden gelmelerinden ya da derilerinin renginden dolayı takibe uğramalarına ya da şiddete maruz kalmalarına izin vermeyeceklerini de söyledi.

(Hürriyet - http://www.hurriyet.com.tr/planet/19988030.asp)

22 Şubat 2012 Çarşamba

Fransa'da 'matmazel' devrimi


Fransa'da kadın hakları ve feministlerin yoğun baskısı sonucu, resmi yazışma formlarında genç kız ve kadınlar için kullanılan “matmazel” sıfatı kaldırılıyor.

Başbakanlık tarafından ilgili makamlara gönderilen genelgeye göre, resmi  formlarda artık evlenmemiş kadınlar için “matmazel” sıfatı kullanılmayacak.

"Matmazel" ile birlikte, “kızlık soyadı”, “eşinin soyadı” gibi ibareler de yer almayacak.

21 Şubat’ta yayımlanan Başbakanlık genelgesinde yer alan ifadede, “Devletin tüm yönetim birimleri bu hitap kelimelerini kullanmaktan kaçınsın” denildi.

Daha önce de benzer genelgeler yayımlandığı ve bu uyarının ilgili makamlara iletildiği ancak beklenen sonucun elde edilmediği yönünde bir bilginin de yer aldığı genelgede, "Bu tavsiyeler artık hayata geçirilmeli" denildi. 

"MATMAZEL" YERİNE "MADAM"

“Matmazel” yerine, bütün kadınlar için, “mösyö”nün tam karşılığı olan “madam” hitabının kullanılacağı bildirilirken, resmi formların da bundan böyle, bu karara uygun olarak düzenleneceği açıklandı. Şu an elde kalan formlarında bitene kadar kullanılabileceği bildirildi.

Fransa’da feminist gruplar, erkek-kadın eşitliğine aykırı gördükleri “matmazel” kelimesinden kurtulmak için uzun süredir eylemler düzenliyor. Bu yeni genelge onları memnun etti ancak şimdi de sıranın, özel işyerleri ve kurumlara geldiğini, onlardan da benzeri bir uygulama beklediklerini ifade ediyorlar.

Matmazel kelimesinin kaldırılması talebi ilk kez 1972 yılında gündeme gelmişti.

Türkiye'de de kadın hakları savunucuları, "bayan" ve "kız" kelimeleri yerine "kadın" sözcüğünün kullanılması yönünde uyarıda bulunuyor.

21 Şubat 2012 Salı

Sarkozy ve Sarkisyan'a Hocalı mektubu


Ermeni Silahlı Kuvvetleri tarafından 1992 yılında Azerbaycan'ın Hocalı kasabasında yapılan katliamda, babası ile beraber 22 aile ferdini kaybeden 20 yaşındaki Zarife Guliyeva, Hocalı katliamının 20'inci yıldönümü nedeniyle Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'a birer mektup gönderdi.


20 yaşındaki Azeri kızı Zarife Guliyeva'nın Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan'a hitaben gönderdiği mektuplar, Azerbaycan basınında yayımlandı.
Sarkozy'ye hitaben yayımlanan mektupta, Ermeni askerler tarafından yapılan Hocalı katliamı sırasında 613 insanın öldürüldüğü, 1275 insanın esir alındığı ve 150 insanın ise kaybolduğu belirtilerek, “Siz söyleyin, eğer bu soykırım değilse, sormak lazım soykırım nedir?” sorusu yöneltildi.

Hocalı katliamı sırasında babası, büyükannesi, kardeşi, amcaları ve dayıları başta olmak üzere ailesinden 22 kişinin Ermeni askerleri tarafından hunharca öldürüldüğünü dile getiren Guliyeva, geçen yıl ise Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'inin bir çocuğunun doğduğunu, kendisinin ise Hocalı'da kaybettiği babasını görme şansının olmadığını ifade ederek, “Bir çocuğun babasının kaybetmesini ne demek olduğunu hayal edebilir misin?” diye sordu.

"HAKKINDAKİ FİKİRLERİ DEĞİŞTİRTEBİLİRSİN"

Hocalı Soykırımı'nın Fransa senatosunda kabul edilmesi yönünde Sarkozy ve partisinin bir çalışması yürütmesi durumunda, Azerbaycan'da Sarkozy hakkında oluşan fikirlerin değişeceğinin altını çizen Guliyeva, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddinin suç sayılmasının öngören yasanın tasarısın Fransa senatosu tarafından kabul edilmesinden sonra Azerbaycan halkının Sarkozy'nin taraflı olduğunu düşündüğünü kaydetti.

Mektupta ayrıca Azeri ve yabancı gazetecilerin Hocalı katliamında gözlemlerine de yer verilerek, Sarkozy'nin Ermeni askerlerini yaptığı Hocalı katliamına dikkat etmesi gerektiği vurgulandı.
Zarife Guliyeva, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'a gönderdiği mektupta da Sarkozy'ye yazdığı mektuptakine benzer ifadeler kullandı.

Guliyeva ayrıca mektupta, Azerbaycan'ın işgal altında bulunan Hocalı kasabasında Ermeni askerler tarafından yapılan soykırım nedeniyle Sarkisyan'ın itirafta bulunması gerektiği vurgulanarak, yapılacak itiraf durumunda, Azerbaycan-Ermenistan ilişkisi ve Yukarı Karabağ sorunun çözümünde yeni bir sayfanın açılabilecegi belirtildi.

Ermeni Silahlı Kuvvetleri, 26 Şubat 1992 yılında Azerbaycan'ın Hocalı kasabasına saldırmış, kasabada bulunan 613 kişiyi öldürmüş, 1275'ini de esir almıştı ve 150 kişinin ise akıbetinden haber alınamamıştı.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Patrik Bartholomeos: Eşitlik istiyoruz


Fener Rum Patriği Bartholomeos, ikinci sınıf vatandaş olmak istemediklerini belirterek, ''Maalesef bugüne kadar azınlıklara karşı haksızlıklar oldu. Bunlar yavaş yavaş düzeltiliyor, değiştiriliyor, yeni bir Türkiye doğuyor'' dedi.
TBMM Anayasa Uzlaşma Alt Komisyonuna yeni anayasa konusunda önerilerini sunan Bartholomeos, toplantı sonrasında gazetecilere yaptığı açıklamada, kendilerine yapılan daveti çok önemli bir olay olarak değerlendirdiklerini ifade ederek, ''Cumhuriyet döneminde ilk defa azınlıklara böyle resmi bir davet oluyor'' açıklamasında bulundu.
Azınlıkların görüşünün yeni anayasa yapım sürecinde istendiğini, dinlendiğini ve takdir edildiğini anlatan Bartholomeos, problemlerini, beklentilerini Komisyona arz ettiklerini söyledi. ''Yeni anayasanın hepimizin anayasası olmasını istiyoruz'' diyen Bartholomeos, şöyle konuştu:
''Biz ikinci sınıf vatandaş olmak istemiyoruz. Maalesef bugüne kadar azınlıklara karşı haksızlıklar oldu, haksızlıklara maruz kaldık. Bütün bunlar yavaş yavaş düzeltiliyor, değiştiriliyor, yeni bir Türkiye doğuyor. Umutlarımızı hiçbir zaman yitirmedik. Şu an çok memnunuz. Görüşlerimiz eminiz ki göz önüne alınacak çünkü biz Türk vatandaşı olarak haklarımızdan daha fazla bir şey istemiyoruz. Ayrımcılık istemiyoruz, eşitlik istiyoruz. Çünkü biz vatandaşız, doğma büyüme buralıyız, askerliğimizi yapıyoruz, vergilerimizi ödüyoruz, oy hakkımızı kullanıyoruz. Onun için bugüne kadar olan haksızlıkların tekrar olmaması için ricada bulunduk. Bütün bunların yeni anayasa ile garanti altına alınmasını rica ettik. Eminiz ki böyle olacak.''
'UMUTLU AYRILIYORUZ'
Bartholomeos, ''Yeni anayasa konusunda somut olarak ne istediniz?'' sorusuna, ''Eşitlik istedik. Eğitimde Ruhban Okulunun tekrar açılmasını istedik. Din ve vicdan hürriyeti, ibadet özgürlüğü istedik. İbadet ve eğitim alanına devletin yardımlarını istedik. Çünkü şu ana kadar herhangi bir kiliseye ve azınlık okuluna maddi yardımda bulunulmadı devlet tarafından. Hâlbuki eşitlikten bahsediyorsak, nitekim anayasamızda bahsediyor, bu eşitliğin her alanda uygulanması gereklidir'' yanıtını verdi.
Bir gazetecinin ''Din adamların için maaş talebiniz oldu mu?'' sorusu üzerine Bartholomeos, Komisyona 18 sayfalık bir metin sunduklarını belirterek, bu metnin tüm azınlıkların hukukçularının yardımıyla hazırlandığını, içinde tüm konuların yer aldığını söyledi.
Bartholomeos, daha önce TBMM'ye gelip gelmediği sorusuna, ''Ankara'ya çok geldim. Meclise rahmetli Turgut Özal'ın cenaze törenine gelmiştim. Fakat muhtelif bakanlıkları, bakanlarımızı geçmişte ziyaret etmiştik. Gerek bugünkü Başbakan gerekse seleflerini ziyaret etmiştim cemaat ve patrikhanenin sorunları hakkında. Her zaman hüsnü niyetle kabul edildik. Fakat verilen sözler her zaman tutulmadı. Onun için tekrar tekrar geliyoruz. Bu sefer yazılı olarak da görüşlerimizi, beklentilerimizi devletimize arz ettik. Umutlu ayrılıyoruz ve son derece müteşekkiriz'' diye konuştu.

19 Şubat 2012 Pazar

Letonya'da Rusça referandumundan hayır çıktı


Letonya’da gerçekleştirilen Rusça’nın ikinci resmi dil olmasıyla ilgili referandumdan ön sonuçlara göre yüzde 78 oranında hayır oyu çıktı.
772 bin dolayında seçmenin olduğu ülkede, referandumun geçerli sayılması için gerekli olan yüzde 50 oranın geçilerek, yüzde 69’luk bir katılım oranına ulaşıldığı belirtildi.
2.1 milyonluk nüfusun üçte birinin Rusça konuştuğu ülkede uzun süredir tartışma konusu olan dil meselesine son nokta koyuldu.
Buna karşın Letonya’da yaşayıp vergi ödeyen fakat vatandaşlığı bulunmayan 300 bin Rus’un oy veremediği belirtiliyor.
Sovyet rejimi döneminde devlet politikası gereği bu ülkeye göç ettirilen çok sayıda Rus, ülkenin bağımsızlığını kazanmasından sonra konulan vatandaşlık için Letonya dili ön şartını kabul etmiyor.

17 Şubat 2012 Cuma

Almanya Cumhurbaşkanı Wulff istifa etti


Yolsuzluk suçlamaları nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılması istenen Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff istifa etti. 


Almanya Federal Cumhuriyeti'nin tarihinde ilk kez bir cumhurbaşkanının dokunulmazlığının kaldırılmasının talep edilmesi üzerine Wulff, öğlen saatlerinde Bellevue Sarayı'nda bir basın toplantısı düzenledi.

Almanya Cumhurbaşkanı, "Bana olan güven zedelendi. Bu yüzden istifa ediyorum" dedi.

Görevini en iyi şekilde yaptığını ve ülkede yaşayan insanların kökenleri ne olursa olsun birlikteliği için çaba harcadığını ifade eden Wulff, ülkesindeki uyumun başarılı olabilmesi için Almanya'nın halkın büyük çoğunluğunun güvenine sahip bir cumhurbaşkanına sahip olması gerektiğini belirtti. Almanya Cumhurbaşkanı istifasını açıklarken, eşi Bettina Wulff da yanında yer aldı.

Wulff'un istifasından dakikalar sonra gazetecilerin karşısına geçen Almanya Başbakanı Angela Merkel, koalisyon partilerinin yeni cumhurbaşkanı adayı konusunda muhalefetle görüşeceğini söyledi.

Merkel, Başbakanlık'ta yaptığı açıklamada, Wulff'un istifa etmesi kararına büyük saygı duyduğunu ve kişisel olarak bu karara çok üzüldüğünü belirterek, "Wulff, görev süresince tüm enerjisiyle modern ve açık bir Almanya için çaba  harcadı. Bizlere çeşitliliğin ülkemizi güçlü kıldığını hatırlattı" diye  konuştu.

Ayın fotoğrafı


İtalyan parlamenter Licia Ronzulli kızıyla birlikte Strasbourg’daki Avrupa Parlamentosu’nun 15 Şubat’taki oturumuna katıldı. 




(Euronews - http://tr.euronews.net/gunun-fotosu/)

Kıbrıs Rum Yönetimi Sırbistan'a AB üyeliği adaylığı statüsü verilmesini istiyor

Rum lider Dimitris Hristofyas, Sırbistan’ın AB üyeliği için adaylık statüsü elde etmeyi hak ettiğini, Lefkoşa’nın Avrupa Konseyi’nin (27 Şubat AB Dışişleri Bakanları toplantısı) gelecek görüşmesinde, bu hedefte Belgrad’ın hararetli bir destekçisi olacağını bildirdi. 

Sırbistan’ın Ulusal Günü dolayısıyla (15 Şubat) Lefkoşa’da düzenlenen Resepsiyona katılan Hristofyas, Belgrad ve Avrupa Birliği arasında üyelik müzakerelerine hemen başlanmasını diledi. 

Sırbistan’ın Kıbrıs Büyükelçisi Savo Djurica, ülkesinin de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü desteklediğini, Belgrad’ın BM Güvenlik Konseyi kararları temelinde Kıbrıs sorununa adil ve yaşayabilir bir çözümden yana olduğunu vurguladı. 

Büyükelçi Djurica, Belgrad ve Pristina arasında diyalogda ilerlemenin önemli olduğunu, teknik konularda bile, ulusal egemenlik üzerinde tökezlenen birçok zorluklarla karşılaşıldığını söyledi.

Sırbistan Büyükelçisi, toplumlararası görüşmeleri idare etmenin ve iki tarafın kabul edebileceği bir çözüm bulmanın ne kadar zor olduğunu anlatmaya gerek olmadığına dikkat çekti.

Djurica, Kıbrıs’taki müzakerelerde Mehmet Ali Talat’la önemli ilerleme kaydedildiğinin gözlendiğini, Kıbrıs Türk toplumunda liderliğin değişmesinden dolayı şimdiki durumun kolay olmadığını belirtti. 

Sırbistan’ın Lefkoşa Büyükelçisi Savo Djurica, AB üyeliği için adaylık statüsü kazanmanın ülkesi için en önemli konu olduğunu, gelecek Avrupa Konseyi’ndeki görüşmelerde olumlu sonuç umut ettiğini kaydetti. 


(ABHaber - http://www.abhaber.com/ozelhaber.php?id=12910)

16 Şubat 2012 Perşembe

Rasmussen bugün Ankara'ya gelecek


Türkiye'nin NATO'ya üyeliğinin 60. yıl dönümü etkinliklikleri çerçevesinde Türkiye tarafından davet edilen Rasmussen, yarın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşecek.

Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, bugün başlayacak ve iki gün sürecek ziyarette Rasmussen'in, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ikili bir görüşme gerçekleştirmesinin, TBMM Dışişleri ve Savunma Komisyonları ile NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubu üyeleri ortak toplantısına katılmasının planlandığı belirtildi.

NATO Genel Sekreteri'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından kabul edileceği bildirilen açıklamada, Rasmussen'in Türk Atlantik Konseyi Derneği tarafından düzenlenecek bir panele de konuşmacı olarak katılmasının öngörüldüğü kaydedildi.

Rasmussen, Ankara'ya Atina'dan geçecek.

Netanyahu'dan Kıbrıs'a ilk ziyaret


İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bugün başlayan temasları ile ülkesinden Kıbrıs'ı ziyaret eden ilk lider oldu.

Ziyaret, iki ülke arasında son dönemde gelişen ilişkilerin yansıması olarak değerlendiriliyor.
Son aylarda iki ülkeden pek çok yetkili karşılıklı ziyaretler düzenlemişlerdi.

Bir günlük ziyarette Netanyahu'ya Enerji ve Su İşleri Bakanı Uzi Landau eşlik ediyor.

Tarafların görüşmelerinde Akdeniz'deki doğal gaz arama faaliyetleri önemli gündem maddelerinden biri olacak. Ayrıca, tarım, sağlık, deniz araştırmaları, afetle mücadele alanlarında da işbirliği hedeflendiği açıklandı.

Akdeniz'in doğusunda doğal gaz rezervlerinin geliştirilmesi konusunda hız kazanan faaliyetler, tarafları yakınlaştırdı.

İsrail, Kıbrıslı Rumların ada çevresinde doğal gaz ve petrol arama faaliyetlerine destek veriyor.
Her iki yönetimin gaz ihalelerini alan Teksas merkezli Noble Energy şirketi geçen yıl sonunda Kıbrıs açıklarındaki bir sahada 150 - 225 milyon metreküp (5 ile 8 trilyon fit küp) gaz bulunduğunu açıklamıştı.

Noble şirketi, İsrail'in Delek Enerji şirketi ile işbirliği içinde, İsrail karasularında iki doğal gaz sahasında faaliyet gösteriyor. Tamar sahasında 255 milyon metreküp, Leviathan sahasında bunun iki katı gaz bulunduğu tahmin ediliyor.

Türkiye, ise Kıbrıs'ın tek taraflı olarak arama faaliyetlerine girişmesine karşı çıkıyor, bu faaliyetlerin Kıbrıs Türklerinin "eşit ve tabii haklarını ihlal ettiğini" belirtiyor.

Türkiye, Kıbrıs-İsrail arasında deniz sınırlarının çizilmesi amacıyla yapılan bir anlaşmayı da hükümsüz sayıyor.

Bölgede yeni ittifaklar


Kıbrıs İsrail'e hava yoluyla bir saatten az mesafede olmasına rağmen, gerek Kıbrıs, gerekse Yunanistan ile ilişkiler yakın zamana dek mesafeliydi.

Rumlar uzun yıllardır Filistinlilerin bağımsız devlet hedefine destek verirken, Kıbrıs yönetimini tanımayan Türkiye son dönemde ortaya çıkan gerilimlere dek İsrail'in bölgedeki en yakın müttefiklerinden biriydi.

Ancak son yıllarda taraflar, geleneksel çizgilerinden ayrıldı. Türkiye ile İsrail'in ilişkileri köyüye giderken İsrailli yetkililer Atina ve Lefkoşa ile temaslarını yoğunlaştırdı.

İsrail'in eski Ankara büyükelçisi Alon Liel, Associated Press'e "İsrail'i Yunanistan ve Kıbrıs yönüne sevkedenin Türkiye'nin kaybı olduğuna hiç şüphe yok" yorumunu yaptı.

Liel, Kıbrıs ile ilişkilerin doğal gaz dolayısıyla daha da öne çıktığını ifade etti.

Ancak Liel, bu ittfakın Türkiye'yi Hamas'a daha da yakınlaştırarak İsrail'e zarar verebileceğini savundu.

Kıbrıs'ta Dimitris Hıristofyas yönetimi geçtiğmiz günlerde bölgede belirlediği 12 parselde hidrokarbon arama faaliyetleri için ruhsat ihalesine çıkmış, Türkiye bu adımı protesto etmişti.

Türk Dışişleri Bakanlığı açıklamasında 'ihaledeki sözde ruhsat sahaları incelendiğinde bunların bir bölümünün Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığı alanlarıyla çakıştığı anlaşılmaktadır' ifadesini kullandı, yabancı şirketlerin izinsiz petrol/doğalgaz faaliyetlerinde bulunmalarına izin verilmeyeceğini savundu.

15 Şubat 2012 Çarşamba

Honduras'ta cezaevinde yangın faciası


Honduras’ın başkenti Tegucigalpa’nın 75 kilometre kuzeyinde bulunan Comayagua kasabasındaki hapishanede çıkan yangında çoğu tutuklu onlarca kişi hayatını kaybetti.

Reuters’a konuşan bir adli tıp yetkilisi, en az 272 kişinin yangında öldüğünü belirtti.

Comayagua Adli Tabibi Lucy Marder, “Bu elimize ulaşan ilk rakam. Ölü sayısı artabilir” diye konuştu.

Bir itfaiye sözcüsü ise yangının ilk çıktığı dakikalarda hapishane içinde silahlı çatışmalar yaşandığı yönünde haberler olduğunu belirtti.

14 Şubat 2012 Salı

Marzuki'nin Arap-Mağrip Birliği atağı


Tunus’un yeni seçilen Devlet Başkanı Moncef Marzuki’nin Mağrip ülkeleri turunun son durağı Cezayir oldu.
Mevkiidaşı Abdülaziz Butefelika tarafından havaalanında karşılanan Marzuki, görüşmelerin yapılacağı başkanlık sarayına kadar da beraber gitti.
Fas ve Moritanya’nın ardından Cezayir’e geçen Marzuki’nin amacı Arap-Mağrip Birliği projesine yeni bir ivme kazandırmak.
Cezayir, Tunus, Libya, Moritanya ve Fas’ın oluşturduğu birlik aktif anlamda hayata geçirilebilmiş değil. Sebebi ise Cezayir ile Fas arasındaki Batı Sahra anlaşmazlığı. Ancak Arap Baharı’ndan sonra bölgede ekonomik bir devrim öngören Marzuki, anlaşmazlıkları çözmeye çalışıyor.

Kosova'daki Sırplar referanduma gidiyor


Sırbistan’dan ayrılarak 2008 yılında bağımsızlığını ilan eden Kosova’nın kuzeyinde yaşayan Sırp azınlık, referanduma gidiyor. İki gün sürecek halk oylamasında Kosova’nın kuzeyindeki 4 Sırp belediyesinde yaşayan yaklaşık 35 bin seçmen, Kosova devletinin kurumlarını tanıyıp tanımayacaklarına karar verecek.
1990’lardan bu yana Sırplar ve Arnavutlar arasında bölünmüş mahallelerden oluşan Mitroviça’nın Sırp tarafının belediye başkanı Krstimir Pantic, bölgede yaşayan Sırplara referanduma katılmaları çağrısında bulundu: “Vatandaşlarımızdan büyük bir katılım bekliyoruz. Çünkü referandum konusu çok önemli ve vatandaşlarımızdan sorumluluklarını yerine getirmelerini ve Kosovalı Arnavutlara, onlara destek veren uluslararası toplumun bir kesimine ve Belgrad’daki politikacılara, Arnavutların kurumlarını istemediklerini, bu kurumları kabul etmeyeceklerini ve sözde bağımsız Kosova’da yaşamayı asla kabul etmeyecekleri mesajını vermelerini bekliyoruz.”
Nüfusunun yüzde 90’ını Arnavutların oluşturduğu Kosova’da yaşayan azınlık Sırplar ve Sırbistan, Priştina yönetimini tanımıyor.
Bölgedeki Arnavutlar, referandumun hiçbirşeyi değiştirmeyeceğini düşünüyor: “Sırplar geçmişte de birçok referandum yaptılar. Ancak hiçbirinden sonuç alamadılar. Kimse topraklarımızı bizden alamaz. Yönetimimiz, Kosova’nın bölünmeyeceğini belirtti. Bölünme olmayacak, Sırplar halklarına sadece yalan söyleyebilirler ve sadece kaçınılmaz olanı erteleyebilirler. Yani bu bölge, her zaman Kosova’nın bir parçası oldu ve öyle kalmaya devam edecek.”
Refaranduma karşı çıkan Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç ise, bu yöntemin yanlış olduğunu savunuyor.
Avrupa Birliği, Aralık ayında Sırbistan’ın üyeliğe adaylık statüsünü kabul etmeyerek Kosova ile ilişkilerini düzeltmesini şart koşmuştu. Sırbistan da bu baskı üzerine Kosova ile tekrar görüşmelere başladı.

13 Şubat 2012 Pazartesi

Parlamento, Yunanistan'ın kaderini oyladı, Atina savaş alanına döndü



YUNANİSTAN, iflas tehlikesinden kurtulmak için dün gece ilk adımı attı. Eurogroup’un üç şartından ilkini dün yerine getiren Yunanistan Parlamentosu, 130 milyar Euro’luk ikinci kurtarma paketi anlaşmasını onayladı. Sosyalist parti PASOK lideri Yorgo Papandreu ile merkez sağcı Yeni Demokrasi Partisi lideri Andonis Samaras, anlaşmada öngörülen maddelerin  seçimlerden sonra da uygulanacağına dair yazılı taahhütte bulundu. Parlamento oylamanın gerçekleştiği oturumu gerçekleştirirken, başkent Atina yine gergin saatler yaşadı. Kendilerini iktidar karşıtları olarak tanımlayan göstericiler polisle çatıştı. Parlamento binasının bulunduğu Sintagma Meydanı arenaya dönüştü.

12 Şubat 2012 Pazar

Mısır'da Mübarek rejiminin devrilmesinin 1. yılı kutlanıyor

Mısır’da Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesinin üstünden tam bir yıl geçerken, halk Tahrir Meydanı’nda kutlamalar yapıyor.
 
Kutlamaların merkezinde ise tekrar bir isyan çığlığı var. Göstericiler yönetimdeki Yüksek Askeri Konsey’in görevini derhal devretmesini isterken, Haziran’da yapılacak seçimlerin bir an önce gerçekleştirilmesini talep ediyor.
 
Muhalefetin sivil itaatsizlik çağrılarına rağmen bir yıl öncesine göre Mısırlılar kendilerini daha özgür hissediyor:
 
“Bugün sivil itaatsizlik çağrısı yerine kutlama yapıyoruz. Mübarek gitti ve insanlar kendilerini daha rahat hissediyor. Mübarek’in usulsüzlüklerinden kurtulduk.”
 
Devrimin birinci yılının kutlandığı gün muhaliflerin görevini bırakmasını istediği Konsey Başkanı Mareşal Hüseyin Tantavi ise Amerika Genelkurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey ve beraberindeki heyetle bir araya geldi.
 
Dün gece binlerce Mısırlı Savunma Bakanlığı önünde eylem yapmış adeta binanın önünde etten duvar örmüştü.
 
Ordu yetkilileri olası şiddet olaylarına karşı tam bir yıl önce olduğu gibi Kahire sokaklarında tanklar ile önlem aldı.


(Euronews - http://tr.euronews.net/2012/02/11/misirda-devrimin-yil-donumu-kutlaniyor/)